top of page
  • Meryem ŞANLI

Geleneksel Ata Sporumuz: Sınav Sonrası Gençleri Darlamak

Güncelleme tarihi: 15 Oca 2021


Üniversite sınavlarına hazırlık süreci, hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan oldukça yorucu bir süreç… Okul temposu, özel dersler, etütler, sınavla ilgili endişe ve kaygılar, geleceğe dair belirsizlik hissi… Bir de üzerine aile ve sosyal çevrenin direkt ya da dolaylı baskısı eklenince tadından yenmiyor. (!) :) Ama bu yorucu süreç sınava gitmekle bitmiyor maalesef… Hatta asıl yorgunluk sonuçlar açıklandıktan sonra başlıyor.

Bir gencin sınav sonuçları açıklandıktan sonra tek beklentisi çevresinden destek görmektir. Ama biz el birliğiyle gençlerimizi tabiri yerindeyse darlıyoruz. Anne babasından destek gören bir genci ise haddini bilmez akrabalar, komşular büyük bir itinayla darlamaya devam ediyor. Düşünüyorum da sanırım bu bizim geleneksel ata sporlarımızdan biri… Ve eğitimlisi de cahili de kendi tarzında bu sporu yapmaktan büyük keyif alıyor. Yeter ki sınava girmiş bir gence denk gelsin. :) Tabi her spor dalında olduğu gibi bu spor dalının da kendi içinde çeşitli ‘hareketleri’ var:

Mahalledeki komşunun gelininin sınava giren yeğenini aramak… :)

Sınavın bilgiyi değil zekâyı ölçtüğünü zannetmek ve sınav puanına göre gençlerin zekâ seviyesini belirlemek/kıyaslamak… (Bu tiplere ‘Zekâ nedir?’ diye sorsan tek kelime edemez. :) )

‘Ohooo… Senin elindeki imkânlar bizim çocuğun elinde olsa kesin tıp kazanırdı.’ gibi amacı belli olmayan cümleler kurmak… (Aslında bu tiplerin amaçları belli de biz yine iyi niyetli olalım. :) )

Üniversiteler ve bölümler hakkında hiçbir fikri olmadığı halde ‘Açıkta kalmaktan iyidir.’ diyerek gençleri kendince teselli(!) etmek…

Türkiye’nin sayılı üniversitelerine yerleşen ama tıp yazmayan gençleri, ‘Madem o kadar puanın vardı niye tıp yazmadın?’ diyerek baltalamak…

‘Şu meslek garanti…’, ‘Bu mesleğin maaşı iyi…’ diyerek kafa karıştırmak…

‘Onu yaz, bunu yazma…’ diyerek gençlerin üzerinde baskı kurmak… (Bu tiplerin tercihlerle ilgili bilgisi en insaflı haliyle kendi üniversite tercihlerinden ibarettir.)

Ve daha niceleri… Bu tür durumlar için çok güzel bir atasözümüz var: El âlemin ağzı torba değil ki büzesin… Ama insan büzmek istiyor işte… Şahsen ben üniversite sınavlarına hazırlandığım yıl, bunu yapmayı çok istemiştim. :)

Özetle sınavı kazanmak ayrı dert, kazanamamak ayrı derttir. Bu sporu hobi haline getirmiş kitleyi susturmanın maalesef bir yolu yoktur. Mutlaka konuşacak, yorum yapacak bir şey bulurlar. Demem o ki sevgili gençler, bu darlamaların sonu gelmez. Bu sporu hobi olarak görmeye devam edenler olduğu sürece de gelmeyecek.

Size düşen bu tür insanların kafanızı karıştırmalarına, moralinizi bozmalarına izin vermeden kendiniz için en doğru kararı alabilmek… Kolay değil belki ama imkânsız da değil… :)

Peki, bu süreci en verimli şekilde kullanmak için neler yapabilirsiniz?

1. Tercih sürecinde size gerçekten destek olan, sizi anlamaya çalışan, vizyon sahibi tanıdıklarınızla iletişime geçin. Karşılaştığınızda sizi üzecek ve duygusal olarak yıpratacak tanıdıklarınızla mümkünse görüşmeyin.

2. Tercihlerinizi yaparken kendi ezberlerine göre sizi yönlendirmeye çalışanlara karşı kulaklarınızı tıkayın. Umursamayın. Biliyorum istediğinizde bunu çok güzel yapıyorsunuz. :)

3. Yapabileceğiniz meslekler; doktorluk ve öğretmenlikten ibaret değil. Günümüz koşulları ve teknolojideki gelişmeler; 10 yıl öncesine kadar adını bile duymadığımız mesleklerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Sizin de mesleğiniz henüz icat edilmemiş olabilir. Bu nedenle kendinizi sınırlamayın. Geniş düşünün.

4. Seçtiğiniz bölümü ve üniversiteyi iyice araştırın. Tercih etmeyi düşündüğünüz üniversitenin eğitim dilini, eğitim süresini, - eğer bir vakıf üniversitesi ise - burs olanaklarını, bursun devam şartlarını, konaklama imkânlarını; Work & Travel, Erasmus gibi olanaklar sunup sunmadığını öğrenin. Çoğu genç tercih yaparken bu detaylarla ilgilenmiyor. Ama hepsi de en az üniversite tercihi ve bölüm seçimi kadar önemli, üniversite hayatınızı etkileyecek detaylar…

5. Tercih etmek istediğiniz bölüm ya da üniversite konusunda ailenizle ters düşerseniz, onları ikna edin. Hani o çok istediğiniz cep telefonunu aldırmak için kullandığınız ikna taktikleri var ya işte o taktikleri; çok istediğiniz o bölüme, o üniversiteye yerleşmek için kullanın. Ama kesinlikle ailenizi ikna etmeden kafanıza göre tercih yapmayın. Ailenizi kandırmaya, son gün gece 00.00’dan önce tercihleri değiştirmeye falan kalkmayın. Evet, evlatlıktan reddetmezler belki ama ilerde ‘Biz demiştik’ derlerse üzülürsünüz.

6. Garanti iş, geleceği parlak meslek, yüksek maaş yalanlarına kanmayın. Geleceği parlak, garantisi olan ve yüksek maaşlı tek bir iş vardır. O da sizin severek yaptığınız, tutku duyduğunuz, işinizi daha iyi yapabilmek adına kendinizi geliştirmek için zaman ayırdığınız, enerji harcadığınız iştir. Örneğin tıp, yıllardır en gözde meslek… Yüksek puanlı tüm öğrencilerin tercih ettiği, ailelerin hayalini süsleyen bir alan… Peki ‘Puanım yüksek…’ diye tıp fakültesi yazan ve geçimini sağlamak için doktorluk yapan biriyle; sağlık alanında yapılan çalışmalara ilgili, insanları sağlığına kavuşturmayı kendine misyon edinmiş, boş vakitlerinde araştırmalar yapan, ‘Nasıl daha faydalı olabilirim?’ sorusunun cevabını arayan, tıp alanındaki teknolojik gelişmeleri yakından takip eden bir doktor aynı olabilir mi? İşi garanti, maaşı yüksek, geleceği parlak olan sizin de tahmin edeceğiniz üzere ikinci doktordur. Bu tüm meslekler için geçerlidir. Bu nedenle ilgi duyduğunuz ve tutku duyduğunuz bir alan seçin. Eğer emin olamıyorsanız bir profesyonelden destek alın.

7. Hayalinizdeki mesleği yapan insanlara ulaşın. Mümkünse randevu alıp görüşmeye gidin. İşinizi kolaylaştırmak ve zamanı etkili kullanmak için görüşmeye gitmeden önce sormak istediğiniz soruların bir listesini yapın.

8. Eğer mezuna kaldıysanız üzülün, ağlayın. Yasınızı tutun. Ama bunu en fazla bir hafta sürdürün. Sonra yeniden başlayın. Bir önceki sınava hazırlık sürecinde neyi farklı yapsaydınız sonuç istediğiniz gibi olurdu? Bu soru, yeni süreçte kutup yıldızınız olsun.

9. Her ne kadar aileniz, öğretmenleriniz, yakın çevreniz size hayatınızın sınava bağlı olduğunu düşündürtmüş olsa da gerçeğin böyle olmadığını bilin. Sınava hazırlanan her genç aynı şeyi düşünür: ‘Hayatımız bir sınava bağlı...’ Ama gerçek böyle değil… Hayatınız, sizin gayretlerinize bağlı… İyi üniversitelerden mezun olup işsiz kalan tanıdıklarım da var. Üniversite mezunu olmadığı halde iyi işler yapanlar da… Ve üniversite mezunu olup, mezun olduğu bölümle uzaktan yakından ilgisi olmayan işler yapanlar da… Hayatın gerçekleri sandığınızdan daha insaflı… Yapmanız gereken tek şey ilgi alanlarınız, yetenek ve becerileriniz doğrultusunda tutkuyla emek harcamak…

10. Üniversite okumamızın sebebi bize öğretildiği şekliyle meslek sahibi olup para kazanmak… Belki toplumda statü sahibi olmak… Ama üniversite mezunlarının en büyük derdinin işsizlik olduğunu düşünürsek şunu açıkça söyleyebilirim: ‘Kimse, sizin diploma almanızı beklemiyor. Üniversiteyi bitirdiğinizde kimse size kapılarını açıp buyur etmeyecek. Eğer devlette çalışmayı düşünüyorsanız, yeni bir sınav maratonu (KPSS) sizi bekliyor olacak. Eğer özel sektörde çalışmayı düşünüyorsanız, mülakat mülakat dolaşmanız gerekecek. Bir işe girdiğinizde ise kimse size hayal ettiğiniz maaşları vermeyecek.’ Amacım sizi ümitsizliğe sürüklemek değil. Gerçekleri anlatmak… Ancak gerçeklerin farkında olursanız, kendiniz için doğru bir yol haritası çizebilirsiniz.

Bonus: Hobilerinizden birini para kazandığınız bir meslek haline getirmeyi hedefleyin.

Tabi ki çevresinde en az bir tane sınav mağduru genç olan ve geleneksel ata sporumuzu büyük bir keyifle yapmak için fırsat kollayan yetişkinleri de unutmadım: :)

1. Öncelikle gençlere destek olun. Sonuç ne olursa olsun hepsi emeklerinin takdir edilmesini, onaylanmasını bekliyor. Eğer gerçek anlamda destek olamıyorsanız ya kendinizi olumlu anlamda değiştirin ya da gençlerden uzak durun. Aramayın. Yerli yersiz sorularınızla sıkboğaz etmeyin. Başkalarıyla iyi ya da kötü kıyaslamayın.

2. Son kullanma tarihi geçmiş ezber düşüncelerinizi gençlere empoze etmeyin. Onları bu düşüncelerle yönlendirmeyin.

3. Adını bile duymadığınız birçok meslek türemişken ‘İlle de tıp olmadı öğretmenlik’ diye tutturmayın.

4. Gençlere ne istediklerini sorun. Kendi hayallerinizi onların üzerinden gerçekleştirmeye çalışmayın. ‘Tuttursun bir ekmek yolu yaşar gider.’ diyerek olayı basite indirgemeyin. Sizin gençlik yıllarınızda sahip olamadığınız fırsatları mümkünse onlar için oluşturun. Çocuklarınızı, belki kendinizin de içinde olduğu mutsuz çalışanlar zümresine dâhil olmaya zorlamak yerine sevdiği işi yapan insanlardan olmaları için destekleyin.

5. Hiçbir işin garanti olmadığının farkına varın.

6. Gençlerin gerçek derdinin sınav puanı değil, gelecek endişesi olduğunun bilincinde olarak hareket edin.

7. Gençlere hayatın sınavdan ibaret olmadığını, ezber bilgilerin çoğunun gerçek hayatta işe yaramadığını, hayatta huzurlu ve başarılı olmak için başka beceriler gerektiğini anlatın. Ve bu becerileri elde edebilmeleri için onlara yardımcı olun. Bunu en değerli varlıklarınız - evlatlarınız - için yapın. Eğer bunu siz yapmazsanız, kimse onlar için yapmayacak.

Bonus: Yetişkinlerin görevi gençleri hayata küstürmek değil, onlara hayata doğru açıdan bakmayı öğretmektir.

Sevgilerimle,


Meryem Şanlı

Konuyla ilgili diğer yazılarım için:

Başarılı Olmanın Sırrı Üniversiteyi Bırakmak mı?

Eğitimde Yanlış İliklenen Düğmeler

Büyüyünce Ne Olacaksın Sen Bakiiim?

İşsizim, İşsizsin, İşsiz

96 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Olgun İnsan

bottom of page