top of page
  • Meryem ŞANLI

Bütünsel Koçluk Derken...?

Güncelleme tarihi: 15 Oca 2021


“Hintliler karanlık bir ahıra bir fil getirip halka göstermek istediler. Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı. Fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkânı yoktu. O göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde file ellerini sürmeye başladılar. Birisinin eline kulağı geçti, ‘Fil bir oluğa benzer’ dedi.

Başka birisinin eline ayağı geçmişti, dedi ki: ‘Fil bir direğe benzer.’ Bir başkası da sırtını ellemişti. Fili bir ‘taht’a benzetti. Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya koyuldu. Onların sözleri, görüşleri yüzünden birbirine aykırı oldu. Birisi dal dedi, öbürü elif. Herkesin elinde bir mum olsaydı sözlerindeki aykırılık kalmazdı.”

Mesnevi’de geçen bu hikayede*, Mevlana bütünsel bakış açısını öyle güzel anlatmış ki…

Her birimiz bambaşkayız. Birbirimizden farklıyız. Küçükten büyüğe hepimiz kendimize has duygulara, düşüncelere ve davranışlara sahibiz. Yaşamın farklı boyutlarında farklı rollerimiz var. Bir anne aynı zamanda eş, evlat, çalışan, arkadaş… Bir öğrenci aynı zamanda evlat, arkadaş, kardeş… Bir baba aynı zamanda eş, çalışan, evlat…

Ne tür duygu ve düşüncelere sahibiz? Nasıl davranışlar sergiliyoruz? Ya da yaşamın hangi boyutunda hangi rolü oynuyoruz? Bunların bir önemi yok. Önemli olan bütün bunların bizi oluşturan ve birbiriyle ilişkili birer parça olduğu… Ve bu parçaların arasında öyle enteresan bir ilişki var ki birinde işler yolunda gitmediğinde diğerinde de işler bozuluyor. Sonra diğeri… diye gidiyor. Tıpkı domino taşları gibi… Biri düştüğünde birer birer hepsi düşüyor.

Olumsuz şeyler düşünürken olumlu duygular içerisinde olabilir miyiz?

Duygusal olarak çökmüşken çevremize ve kendimize iyi davranabilir miyiz?

İş hayatımızda sorunlar yaşarken eşimizle ve çocuklarımızla ne kadar mutlu olabiliriz?

Aile içinde çeşitli problemler yaşanıyorken, okulda ne kadar başarılı olabiliriz?

Eşimizle ya da çocuklarımızla ilgili problemlerimiz varken hayat bize tat verir mi?

Bu soruları artırabiliriz…

“Görmeyi öğrenin her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu fark edeceksiniz” diyor Leonardo Da Vinci… Yani bizi parçalardan bütüne bakmaya davet ediyor.

Bugüne kadar belki yapmadığımız bir şey… Çünkü biz yukarıdaki hikâyenin öznesi olan halktan biri gibi sorunlarımızı, problemlerimizi karanlıkta el yordamıyla anlamaya ve çözmeye çalışıyoruz. Böylece o problemin aslında başka problem(ler)in uzantıları olduğunu fark edemiyoruz. Bütünü anlamak için parçalara odaklandığımızda bütünden yani gerçeklerden uzaklaşıyoruz. Kaçırdığımız nokta ise şu: Eğer sorunlarımızın asıl sebebini bulup onu değiştirmezsek, sorunlarımıza çözüm bulamayız. Bazen çözüm bulduğumuzu zannederiz ama daha sonra bu sorunun tekrar ortaya çıkmasını engelleyemeyiz.

Keyifli ve dengeli bir yaşamın sırrı kendimize ve hayatımıza bir bütün olarak bakmaktan geçiyor.

Bütünsel bakış açısının tarihi çok eskilere dayansa da bunu sistematikleştirerek teori (Integral Teori) haline getiren Amerikalı ünlü psikolog ve filozof Ken Wilber’e göre herhangi bir durumu ya da sorunu tüm boyutlarıyla ele almadığımız sürece onu tam olarak anlamamız ve müdahalede bulunmamız imkânsız… Bütünsel bakış açısını benimseyen ve Integral teoriden beslenen Bütünsel Gelişim Koçluğu tam bu noktada devreye giriyor. Yaşamımızı, tüm boyutlarıyla bir bütün olarak ele almamız için bize alan oluşturuyor.

Yaşamımızı iyi kötü bütün yanlarıyla bir tabloya benzetirsek bu tablo tuval, boya ve renklerin toplamından çok daha fazlasıdır. Bu nedenle sadece tabloyu oluşturan parçalarla ilgilenmek tablonun güzelliğini görmemizi engelleyebilir. Tabloya sadece bir bütün olarak bakmak ise birçok özelliği gözden kaçırmamıza sebep olabilir. Çünkü tabloyu güzelleştiren ve anlamlı hale getiren, parçaların birlikte yakaladığı ahenk ve uyumdur. Yapmamız gereken tablonun bütünündeki uyumu ve ahengi bozan parçaları fark edip, onları tabloyla uyumlu hale getirmektir.

Fakat maalesef genellikle kendi tablomuza bakarken “bakar kör”üzdür. Aradığınız şey gözünüzün önünde olduğu halde bulamadığınız, başka başka yerlere bakınıp durduğunuz oldu mu hiç? Yaşam tablomuza bakarken de tam olarak bunu yapıyoruz. Tabloda bir uyumsuzluk var ama nerde? Gerçekten düzeltilmeye ihtiyacı olan parça onu keşfetmemizi beklerken biz aslında ihtiyacı olmayan parçaları düzeltmeye çalışıyoruz. Daha somut bir örnek vereyim. Bir öğrenci düşünün. Sürekli kendisine “Ben başarısız bir öğrenciyim. Zaten çalışsam da yapamıyorum. Anlamıyorum” gibi olumsuz cümleler kuruyor. Siz bu öğrenciye dünyanın en ünlü profesörlerini de getirseniz, öğrencinin başarılı olmasını sağlayamazsınız. İlk yapmanız gereken öğrencinin kendisiyle ilgili olumsuz düşüncelerini keşfetmesine ve değiştirmesine yardımcı olmak… Gerisi zaten kendiliğinden gelecektir.

Sonuç olarak;

“Rseimn btününüe bmakak ömelnidir. Pkei kçaımız rseimn tmaaımnı gröebilyior ya da oallyarı btünüsel bkaış aıçyısla dğelerğenridioyr? Cambridge Üinrevsietsi’nin ypağıtı bir aşarmırtyaa gröe kleiemleirn içnikedi hfraliren yreini dğeiştisreniz blie ilk ve son hrafreli anyı kadlığı scüere keilyemi droğu okuaybilyiorumşuz. Bnuun needni kleimereli hraf hraf dğeil de bir btüün oralak oyokur omlazımmış.”

Bu cümleyi okurken ne kadar zorlandınız?

Kelimeleri bütün olarak okuyor olmamız şu karmakarışık görünen paragrafı bir anda ne kadar da kolay anlaşılır hale getirdi öyle değil mi?

Hayatımızı da bir bütün olarak ele alabilsek, dengeli ve keyifli bir yaşam sürmek bu kadar zor olmazdı belki…

Sevgilerimle,


Meryem Şanlı

*Bu hikayenin bir benzeri, İmam Gazali'ye ait Kimya-yı Saadet isimli eserde de anlatılmaktadır.

82 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Olgun İnsan

bottom of page